Her toplumun kendine özgü kültür birikimi, gelenek ve görenekleri, dili, karakteri olduğu gibi zanaatları da vardır. Müzik, oyun, edebiyatın yanı sıra özellikle zanaatlar o toplumun kendine has değerleridir. Kültürel birikimin renk, biçim ve çeşitli tekniklerle en içten ve en güzel yansıması zanaatlar, bir kişinin olmadığı için anonim olma özelliği taşırlar. Zanaatlar bizim kültürel kişiliğimizin en canlı belgeleridir. Gerek önceki dönemlerden kalan ve gerekse Orta Asya’dan getirdiğimiz kültürümüzde zanaatların önemli yeri vardır.
Etiler zamanından beri birçok tarih devirlerine sahne olan Tokat, doğu-batı ve kuzey-güney arasında ulaşımı sağlayan önemli yolların kavşağı olmuştur. Bu konumundan dolayı zanaatçı çeşitliliği bakımından oldukça zengindir. Keçecilik, kazzaz ve ipekçilik, mumculuk, boyacılık, sabunculuk, bezcilik ve taşçılık gibi zanaatlar toplumun ihtiyaçları karşısında yetersiz kalmasından dolayı artık günümüzde kaybolmuş olan sanatlarımızdandır. Ancak yazmacılık, bakırcılık, kalaycılık, dokumacılık (kumaş, kilim, cicim, halı, çorap), mutaflık, semercilik, çarıkçılık, yemenicilik, dericilik, küpçülük, süpürgecilik, demircilik, tenekecilik, iğne oyacılığı, müzik aletleri yapımcılığı(davul, zurna, bağlama, kaval) oymacılık, yayıkçılık, kuyumculuk ve folklorik elbise işlemeciliği gibi el sanatları halen günümüzde il, ilçe ve köylerimizde yapılmakta ve yaşatılmaktadır.
YAZMACILIK
İnsanoğlunun bir örtünme aracı olarak kullandığı giyim eşyaları, medeniyetle birlikte estetik duygularla yapılmaya başlanmış ve sanatsal bir nitelik kazanmıştır. Bu tür sanatlardan bir tanesi de yazmacılıktır.
Günümüzde çeşitli nedenlerle şekil değiştirerek yaşama savaşı veren bir el sanatı türü olan yazmacılık, türünün en güzel örneklerini Tokat’ta vermiştir.
Yazma; oyulmuş ahşap kalıplar kullanarak çeşitli boyalarla, genellikle pamuklu bazen de ipek kumaşlar üzerine elle çizilip resmedilerek veya basılarak yapılan bir kumaş süsleme sanatıdır.
Bu el sanatının örnekleri çoğunlukla kadınların baş bağlamada kullandıkları baş örtülerinde görülür. Ayrıca bohça, sofra örtüsü, yorgan yüzü olarak da kullanılmaktadır.
Yazmalar genel olarak iki türde yapılır.
Kalem işi yazma ve baskı işi yazma. Kalem işi yazma fırça ile kumaş boyandığı için daha çok resim sanatına yakındır ve örnekleri çok azdır.
Baskı işi yazmalar üretime elverişlidir, örnekleri çoğaltılabilir. Bunun için yazmacılık denilince baskı işi yazma akla gelmektedir.
Baskı işi yazmaları; sulak yerde yetişmiş ıhlamur ağacından yapılmış ağaç kalıplar kullanılarak yapılmaktadır. Ihlamur ağacı yumuşak, kolay oyulabilir, dayanıklı, iyi zamk tutan bir ağaç cinsi olduğu için kalıp hazırlamaya çok uygundur. Bu ağaç üzerine desen sabit kalemle çizilir ve küçük “nakış bul” adı verilen bir bıçakla oyularak desen ortaya çıkarılır. Kaç desen ve renk kullanılacaksa o kadar kalıp hazırlanır.
Desen özelliğine göre; tek renkli desenler için tek kalıp hazırlanır. Elvan veya Elvan Baskı denilen çok renkli baskı içinse kullanılan her renk için ayrı bir kalıp hazırlanır. Bunun için kalıp oymacılık zor ama zevkli bir çalışmadır.
Kalıp oymacılık gibi yazmacılık da zor ve zevkli bir çalışmadır. Tokat’ta her bölgede kullanılan, her çeşit yazma basılmaktadır. Ancak Tokat yazmalarının en önemli özelliği Elvan Baskı oluşudur. Renkleri ve desenleri eşsiz güzelliktedir.
Tokat’a ait iki özgün desen vardır. bunlardan biri “Tokat İçi Dolusu” diğeri “Tokat Elmalısı” desenleridir. Bu desenlerden başka “Çengelköy” deseni de İstanbul menşeli bir desen olmasına rağmen Tokat’ta kullanılmaktadır.
Tokat’a ait Tokat içi dolusu ve Tokat elmalısı desenleri Tokat alı ya da Tokat kırmızısı denilen al bir zemin veya bu rengin karartılmışı olan kırmızı-mor bir zemin üzerine basılır.
Tokat içi dolusu deseninin bozularak değiştirilmiş bir şekli “Tokat Üzümlüsü”dür. Buna “Tokat Morlusu” da denir. Bu desen de çiçek motifi üzüm salkımı şeklindedir.
Tokat Elmalısı siyah zemine kırmızı veya kırmızı mor alarak basılmış elma motifleridir. Bu desen Zile dolaylarında kullanılmaktadır.
Bu desenin bozularak değiştirilmiş bir şekli “Tokat Yarım Elmalısı” dır. Renkler aynı olmakla birlikte elma motifleri küçük bozuk şekiller haline gelmiştir. Buna Aynalı da denilmektedir.
Tokat’a ait olmayan ancak Tokat’ta kullanılan bir desen “Çengelköy” desenidir. bu desen siyah zemin üzerine ve zemini tamamen dolduracak şekilde sarı, yeşil, kırmızı renklerle basılır. Bu desen Tozanlı köylerinde kullanılmaktadır.
Tokat yazmalarında zemindeki al rengi sağlayan Alizarın red boyadır. Bu modern teknoloji ile Almanya’da yapılan bir boyadır. Ancak bitki kökünden elde edilmektedir.
Ali-zar’in (Alm.): Ruberythrinsöure adlı bitkiden gelen eski doğal sentetik kırmızı kök boya maddesi Anthrachinonsulfasaurem Natruim ile Natrıunhydroxyd ve Kalıunchlorat karıştırılarak elde edilir.
Alizarin red boya bugün talep olmadığı için fabrikası tarafından üretimden kaldırılmıştır.
Bu boya kullanılarak yapılan yazmaların yapım tekniği çok zordur. Sabırlı titiz bir sanatçının çalışmasına benzer. Boyanın az veya çok verilmesi, bekleme ve kaynama süresi hep dikkat ve titizlik gerektirir.
Alizarin kullanılarak yapılan yazmaların yapım tekniği kısaca şöyledir;
Önce Amerikan, mermerşahı vb. kumaşlar yıkanıp apresi giderilir, kurutulur. tezgah üzerinde kumaşa desenin dış çevreleri ve desen üzerindeki “tırnak”lar siyah renkle basılarak belirlenir.
Şap ve kara boya (güherçile) karışımı ile kumaşın zemin boyasının astar boyası vurulur. Bu astar boyalı karışım miktarına göre yazmalar kırmızı veya kırmızı-mor olur. Bunlar ahırlarda cereklere asılarak 15 gün bekletilir. Günümüzde amonyak verilmiş odalarda bir gün bekletilir.
Alizarin, ardıç kozaları, cehri ile hazırlanmış su dolu kazanlara kumaşlar basılır, altına odun ateşi yakılır. Isısı çok iyi ayarlanarak ve kumaşlar devamlı hareket ettirilerek boyayı emmesi sağlanır. Kumaşların boyayı emmesine alizarin kesme denir ve kumaşlar soğuk sularla durulanıp kurutulur. Kuruyunca üzerine elvanları renk, renk vurulur ve kurutulur.
Görüldüğü gibi çok zahmetli bir çalışmadır. Ancak çıkan desenin renkleri pırıl, pırıldır ve solmaz.
Tokat yazmaları renk, motif ve teknik özellikleri olan yazmalardır. Ancak bugün renk ve teknik özellikler yönünden Tokat yazmacılığı değişikliğe uğramıştır.
Alizarin boyanın kalkması ile renk maddesi olarak başka boyalar kullanılmaktadır. Ancak bu boyalar kök boya özelliği taşımadığı için yukarıdaki işlemleri gerektirmemektedir ve solmazlık özelliğini eski yazmalar niteliğinde taşımamaktadır. Ayrıca Tokat Alı rengini de vermemektedir.
Teknolojinin gelişmesi ile ağaç baskı tekniği de değişmiş seri üretime daha elverişli ve daha kolay olan serigrafi kullanılmaya başlanmıştır. Böylece Tokat’ın özgün yazmaları renk ve teknik özelliğini kaybetmiştir. Ancak yine de yaşama savaşı vermektedir.
DOKUMACILIK
İnsanoğlu yaradılışından itibaren başlayan yaşam mücadelesinde, giyim eşyalarına büyük önem vermiştir. Giyim kuşama verdiği bu önemi ilerleyen yıllardaki yeni kazanımlarıyla daha estetik ve sanatsal bir özelliğe kavuşturmuştur. Kimi zaman hemcinsleri içinde ayrıcalık kazanmak, kimi zaman da karşı cinsin ilgisini çekmek için, hep güzeli, farklıyı aramış ve bu konu çokça gündemi işgal etmiştir. Öyle ki bu amaçla kıtalararası ticari bir aktivite sağlanmış, bu uğurda can pahasına açmaya çalıştığı yolları, (İpek yolu) ihdas etmiştir. Bunun yan etkisi olarak bir çok sektörde gelişmeler olmuş, kültürel bağlar kurulmuştur.
Coğrafi konumu ve ülkelerarası ulaşım yollarının kavşak noktası olması bir çok medeniyetin gelişip, filizlendiği Tokat’ta dönemin en nadide tekstil ürünlerinin de üretimine imkan sağlamıştır. Sadece üretim noktasında kalmayıp şehirde konaklayan ve ticaret için Tokat’a gelen (Uzakdoğu, Afrika ve Avrupa) değişik renk ve kültürdeki yabancıların giyim, kuşamlarından ustalıkla faydalanıp, yeni ürün ve modellerin ortaya çıkarılması sağlanmıştır. Üretilen bu yeni model ve ürünler yine bu yolla diğer ülkelere taşınarak dünya tekstilinin gelişiminde önemli rol oynamıştır.
Evliya Çelebi bu konuyla ilgili olarak şunları zikrediyor: “Beyaz pembe bezi... diyar-ı lahorda (Hindistan) yapılmaz. Güya Altın gibi mücelladır. Kalemkar basma, yorgan yüzü, munakkaş perdeleri... gayet menduhdur.” diye bahseder.
Bu konu Tokat’ı gezmiş Avrupalı seyyahların dikkatini çekmiştir. Jean Tavernier Tokat’tan geçen Ticaret yollarından bahisle “Tokat’ın en dikkate değer yanı Doğunun büyük transit merkezlerinden biri oluşudur. İran, Diyarbakır, Bağdat, İstanbul, İzmir vs. yerlerden hiç ardı arkası kesilmeden akan kervanlar, buradan geçerler.” Joseph Tournofort ise; “Tokat Küçük Asya Ticaretinin merkezi sayılmalıdır.” diye bahseder. Ayrıca İran başta olmak üzere ithal edilen ham ipeğin işlenip kumaş, kazzaziye, dikiş ipliği, düğme olarak 4000 kg. kullanıldığını kalanın ihraç edildiğini anlatır.
18. yy. da Kırım-Fransız Konsolosluğu yapan Charles de Peyysonel kitabında Fransız kumaşlarının satışında en büyük darbeyi Tokat’ta üretilen kumaşların sebep olduğuna sadece Kırım, Rusya ve Kafkasya’ya 500.000 top Tokat Kumaşı satıldığını anlatır. Bu konuda sayısız örnek vermek mümkündür.
17. yy başlarında Valide Sultanlara has Voyvodalık olan Tokat tekstil başta olmak üzere diğer sektörlerin gelişmesinde mesafe sağlamıştır. Valide Sultanlar başta olmak üzere tüm saray mensuplarının giysi ihtiyacının önemli kısmı Tokat atölyelerinde üretilmiştir. Birçok ülke saraylarına da hediye olarak gönderilmiştir. Zümrüt taşlar ile kaplı olan altın kuşaktan ipekli kumaşlara kadar bir çok tekstil ürününün Tokat’ta üretilip saraylarda kullanılmıştır.
Günümüzde halen bez dokumacılığı Merkez - Günevi Köyünde devam etmektedir.
Kilim, cicim ve halı dokumacılığı birçok köyümüzde sürdürülürken, çorap dokumacılığı özellikle Reşadiye ilçesinin Tozanlı Köylerinde yoğun bir şekilde yapılmaktadır.
BAKIRCILIK
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Anadolu bakırcılık sanatını dünyaya duyuran ve sevdiren merkezlerin başında, Tokat’ta yapılan bakır eşya üretimi gelmektedir. 16. yüzyılda Orta Karadeniz Bölgesi’nde en zengin bakır yataklarına sahip Küre madenlerinden elde edilen bakır, bronz top dökümü dışında sosyal alanda kullanılmak üzere diğer şehirlerdeki atölyelerde olduğu gibi Tokat atölyelerinde de işlenmekteydi. Çok önemli ticaret yolları üzerinde bulunan Tokat bu bölgenin en büyük ticaret şehriydi. Orta Anadolu Bölgesi’nden gelen yollar, Tokat üzerinden Karadeniz’de bulunan liman kentlerine açılmaktaydı. Kuzeybatı İran ve Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen ticaret yolları da Bursa-İstanbul veya İzmir yönüne gitmek üzere Tokat’tan ayrılıyordu.
Bölgede zengin olarak bulunan bakır yataklarından elde edilen bakır, Tokat’taki atölyeler tarafından işlendiğinden, bakırcı ve kazancıların oluşturduğu iş kolu büyük bir sanayi halini almıştı. Bu iş kolunun Orta Çağdan beri çalıştığı ve bakır kap-kaçağı geleneksel olarak ürettikleri sanılmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bu iş kolunun faal olduğunu, arşiv belgelerinden öğrenmekteyiz. 1568 yılında Küre Kadısı’na yazılan bir fermanda özetle şunlar yazılmıştır.
“Tokat’taki kazancılar bakır almak için madene geldiklerinde, sancak kadılarından ellerinde izin belgeleri getirmeleri ve giderken de ne kadar bakır aldıklarına dair ellerine belge verilmesi... ”
Tokat’ın bakır işletmekteki ünü ve Tokat bakırının çok geniş bir bölgede kullanım alanı bulmuş olması, destanlara konu olmuştur. Nitekim Köroğlu Destanı’na mal edilen şu dizeler, Tokat bakırcılığının Anadolu’da kazanmış olduğu ünü açıkça ifade etmektedir:
“Tokat kervanından aldım bakırı,
İncitmeyin fukarayı, fakiri”
Tokat atölyelerinde yapılan bakır kap-kaçak üretiminin 17. yüzyılı ikinci yarısında yüksek bir seviyeye ulaştığını Evliya Çelebinin yazmış olduğu şu cümleden de anlıyoruz.
“... Kazancı karından sahan ve tencereleri, kalemkâr evani işleri gayet memduhtur... ”
17. yüzyılın ikinci yarısı da Tokat bakırcılığının çok büyük bir sanayi halini almasında ve Anadolu bakır metalurji tarihinde haklı bir üne kavuşmasının temelinde, başka bölgelerden getirilen bakırın Tokat’ta bulunan “kalhaneler”de eritilerek tasfiye edilmesinin çok büyük bir etkisi vardır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en zengin bakır yataklarına sahip Ergani’den çıkarılan bakırın oldukça masraflı ve zor koşullar altında Tokat’a getirilerek buradaki kalhanelerde tasfiye edilmesinin en büyük sebebi ise, Ergani çevresinde orman alanlarının artık ortadan kalkması ve madeni eritecek odun kömürünün elde edilememesinden kaynaklanmaktaydı. Tokat kalhanelerinde tasfiye edilerek elde edilen saf bakırın bir kısmı yine kervanlarla, Amasya üzerinden Samsun’a buradan da deniz yoluyla İstanbul’a gönderilmiş, bir kısmı da şehirde genişlemeye devam eden bakır eşya üretiminin ihtiyacını karşılamak için tüccarlara ayrılmıştır. Örneğin 1743 yılına ait bir belge, kazancı esnafına satılan bakır konusunda açıkça bilgi vermektedir.
“Tokat’ta bulunan kazancı esnafının devletten satın aldıkları bakırın parasını bir birlerine kefil olarak geriye kalanını ödemeyi taahhüt ettikleri halde, şimdiye kadar ödemediklerinden, bir an önce yerinde tahsil edilmesi... ”
Anadolu’yu İzmir’den başlayarak Erzurum’a kadar dolaşan ünlü seyyah Josehp P. De Tournefort, 1701 yılında gözlemlerine dayanarak Tokat’taki bakır eşya üretiminin nasıl gelişmekte olduğunu şöyle anlatmaktadır:
“... Tokat’ın asıl büyük ticareti bakır eşya alanındadır. Tencere, tas, fener ve şamdanlar çok güzeldir. Gümüşhane ve Kastamonu’dan getirilen bakırdan imal ettikleri bu eşyayı İstanbul ve Mısır’a ihraç ederler... ”
1741 yılına ait bir arşiv belgesinden, Tokat’ta bulunan kalhanelerin hangi semtlerde yer almış olduğunu öğrenmekteyiz:
“... Tokat çarşısındaki bakır kalhane ocakları yangın tehlikesine karşı Medine Fukarasının vakfı menziliyle Mevlevîhâne Dervişinin Vakıf bahçelerine inşa edilerek işletmesi vakfa verilmekteyse de, sözü edilen yerlerde inşa edilen ocakların yıktırılması... ”
Tokat’taki bakırcı ve kazancılığın çok canlı ve kazançlı bir iş kolu haline dönüşmesinde, kentte bulunan kalhanelerin bu iş koluna ucuz, bol ve çok kaliteli hammadde sağlanmasından kaynaklanıyordu. 19. yüzyılın ilk yarısında kalhanelerde 1000 kadar işçi çalışmakta ve yılda 1000 ton civarında bakır üretilmekteydi.
Bakır eşya üretiminin Tokat’ın en büyük iş kolu haline dönüştüğünü, 18. yüzyılın sonlarında coğrafyacı İnciciyan’ın bizzat gözlemlerine dayanarak yazmış olduğu şu ilginç cümleleri de doğrulamaktadır.
“... Tokat’ı bakırcı veya kazancı şehri olarak tanımlamak yerinde olacaktır; çünkü orada yapılan bu imalat nefaseti ile bütün Osmanlı ülkelerinde şöhret kazanmış olup, Tokat’ın bakır kapları, sinileri, kazanları ve diğer eşyaları Erzurum’a, İstanbul’a, Amasya’ya, Samsun’a ve diğer şehirlere gönderilir... ”
Aşağıda özet olarak sunduğumuz 1785 yılına ait bir arşiv belgesi, Tokat atölyelerinde üretilerek Samsun limanına gönderilen bakır eşya miktarının ulaştığı boyutları açıkça göstermektedir.
“... Tokat atölyelerinde üretilen 47. 000 küsur kantar (yaklaşık 2. 651. 176 ton) bakır eşyanın Samsun’a gönderilmesi... ”
Bakırcılıkla ilgili iş alanının Tokat’ın en büyük sanayi kuruluşu haline gelmiş olduğunu, yabancı seyyahlar da belirtmektedir. 1808 yılında Tokat’ı dolaşan James Morier şunları yazmaktadır:
“... Tokat’ta faaliyette bulunan 300 imalathanenin, bütün Türkiye’de satılan mamulleri ile şehre ününü veren tek sanayi dalıdır... ”
Tokat Şeriye Sicilleri’nde, 1828 yılında, kentte 33 bakırcı, 55 kazancı, 7 dökmeci ve 14 kalaycı esnafının bulunduğu belirtilmektedir.
Bakır eşya üretiminin Tokat’ın en büyük sanayi dalı haline geldiğini, Fransa’nın Trabzon konsolosu V. Fontanier de belirtmiştir. 1826 yılında şiddetli bir vebanın hüküm sürdüğü bir sırada Tokat’a gelen konsolosun, veba korkusundan hemen herkesin kırsal bölgeler kaçarak terk ettiği ıssız şehirde, bir tek bakırcıların çalıştığını şöyle yazmaktadır:
“... Tokat’ta tek hayat belirtisi, kepenkler indirilmiş dükkanlarda çalışmaya devam eden bakırcıların çekiç seslerinden ibarettir... ”
Tokat bakırcıları Anadolu’nun çeşitli şehirlerindeki barut, boya vb. imalathanelerinin ihtiyaç duyduğu kazanları da yapmıştır. Örneğin, 1830 yılında Tokat bakırcıları, Konya’da kullanılacak 500 barut kazanı yapmışlardır.
1835 yılında Tokat’ta bakırcılığın önemine değinen ünlü seyyah C. Texier ise şunları yazmaktadır.
“... Tokat, Keban bakır yataklarının ambarıdır, maden ham olarak bu kente işlenmek üzere getirilir. Halkın büyük bir çoğunluğu bakır eşyalar, büyük tencereler, mangallar, mutfak kapları yapmakla uğraşır ve bu ev eşyalarını İstanbul’a kadar ihraç ederler... ”
Aynı yıllarda Tokat’ta bulunan W. F. Ainsworth da bakırcılık konusunda bilgi verirken, kente Ergani’den getirilen ham bakırın tasfiye edildiği kalhanelerden söz etmekte ve bu işin son yıllarda Viyana’dan gelen bir uzmanın denetimi altında yapılıdığına değinmektedir. Yine aynı yıllarda Tokat’a gelen F. R. Chesney’in verdiği bilgiye göre, Tokat’ta bulunan iki kalhanede Ergani’den getirilen bakır tasfiye edilmekte ve elde edilen bakır Samsun Limanından deniz yoluyla İstanbul’a gönderilmektedir.
Tokat kalhanelerinin 1840/41 yıllarında daha modern teknolojik koşullara ayak uydurularak değiştirilmesi, bakır eşya üretiminin artmasına ve Avrupa’ya ihraç edilmesine yol açmıştır. Öyle ki artan talep karşısında işleyecek bakır bulmakta güçlük çeken üretici, 1853 yılında Babıâli’ye başvurarak, kendilerine daha fazla bakır tahsis edilmesini istemişlerdir. bakır eşya üreticilerine yıllık 25. 6 tonluk bir kontenjanın ayrılmasıyla, geçici de olsa bakır bulma güçlüğü aşılabilmiştir.
Tokat kalhanelerinin değişen teknolojik koşullara göre çalıştığını, Türkiye madenleri üzerinde araştırmalarıyla tanınan Pierre de Tchihatcheff’in 1850 yılında yazmış olduğu şu cümle de doğrulamaktadır. :
“... Tokat kalhaneleri, Anadolu’da gerçekten ileri teknolojiyle çalışan tek metalurjik tesistir…”
Tokat kalhanelerinde tasfiye edilerek başka bölgelere gönderilen bakır hakkında H. J. Lennep 1864 yılında oldukça ayrıntılı bilgi vermektedir:
“... Kentin güneybatı yönündeki dış mahallesinde bulunan kalhanede bakır tasfiye edilmekte ve devlet tarafından bakırcılara dağıtılmaktaydı. Ancak şimdi bakır işlenmeye hazır hale getirildikten sonra İstanbul’a gönderildiğinden, Tokat’taki bakırcılar için dağıtılan miktar yeterli olmamakta ve dükkanlardaki üretimin sürekliliğini sağlayamamaktadır. Bu kalhane bir Alman mühendis ile madenci tarafından kurulmuş ileri teknolojiyle çalışan güvenilir bir işletmedir. Ancak mühendis başkente şikayet edilip görevden alındığından, kalhanenin işletilmesi bugün Türklerin elinde bulunmaktadır. İşletme için ödenen ücretler çok yüksek, işletmeden elde edilen bakır çok iyi kalite olduğu halde, gelen işlenmemiş bakır yeterli olmadığından, kalhane sürekli olarak çalışmamakta, burada bulunan görevlilere ise iş yapmadan para ödenmektedir. Maden yatakları Ergani yakınındadır, her yer bakır cevheriyle dolu olduğu halde yakıt kıttır. Bakır cevherinin işlenmesinde sürecin bir kısmı çıkarıldığı yerde tamamlanmakta, sonra develerle süreç tamamlanmak üzere Tokat’a taşınmaktadır. Tokat ile maden arasındaki yolda özellikle kışın ulaşım koşulları çok güçtür. Sürücülere çok düşük taşıma ücreti ödenmesi ve düzenli ödeme yapılmaması nedeniyle, taşınabilen bakır cevheri miktarı kalhaneyi ancak yılın yarısında çalıştırabilecek kadardır... ”
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren değişen ekonomik ve teknolojik koşullara paralel olarak, Tokat kalhaneleri de eski canlı ve başarılı faaliyetlerini devam ettirememeye başladı. Dünya bakır fiyatlarındaki düşüş, Ergani’den develerle Tokat’a getirilerek eritilen bakırın çok yüksek fiyatlara mal olması zararına çalışma sonucunu doğurduğundan, Tokat kalhaneleri 1880 yılından itibaren kapanmaya başlamıştır. Nitekim 1890 yılında Tokat’taki sanayi ile ilgili bilgi veren Vital Cuinet, kentte bulunan kalhanelerin en büyüklerinin son 3 yıldan beri kapalı olduğunu yazmaktadır.
Ünlü Tokat atölyelerinde büyük bir beceriyle yapılan bakraç ve taslarda hem dövme, hem de kabartma tekniği başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Bakır tepsilerin ön yüzüne dövme ve kazıma tekniğiyle yapılan yazı, bitki ve geometrik motiflerden oluşan bezemeler, olağanüstü bir sanat zevkini yansıtmaktadır. Büyük bir özenle bu tür bezemelerin yapıldığı tepsiler, gerçek anlamda bakırdan yapılmış bir tabloya dönüşmüştür. Yüzlerce yıldan beri üretilen ve yetkin biçimini alan armut gövdeli Tokat ibrikleri, Orta Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki atölyelerde üretilen ibriklerden ayrımlı özelliklere sahiptir. İbriklerin gövdesi düz veya delikli olmasına karşın, kapağı diğer bölgelerdeki atölyelerde üretilen ibrik kapaklarından farklılık gösterir. Tokat ibriklerindeki basık kapağın hoca sarığına benzemesinden dolayı, bölgede “Hoca İbriği” olarak da adlandırılmaktadır. Ayrıca Eskiçağ’da ünlü Frig onfoloslu kap formunu geleneksel olarak devam ettiren en büyük merkezlerden biri de, Tokat atölyeleridir. Tokat hamam taşının biçimiyle Frif onfoloslu tasları arasında şaşılacak kadar büyük bir benzerlik görülmektedir.
Tokat kalhanelerinin kapanmasından sonra, kentin en büyük iş kolunu oluşturan bakır eşya üretimi de gerilemeye başlamıştır. Gerek Anadolu, gerekse Avrupa’ya ihraç edilen bakır eşya üretiminin Tokat’a sağladığı büyük gelir kaynağının azalması sonucunda kent artık eski canlılığını ve refahını kaybetmeye başlamıştır. Seyyah ve araştırıcılar tarafından büyük bir övgüyle anlatılan atölyeleri artık günümüzde Tokat’ta görmek mümkün değildir. Şehrin sanayi çarşısına taşınan birkaç bakırcı ve kazancı dükkanı, eski bakırcılık geleneğini devam ettirmektedirler. Tokat bakırcılarının yapmış oldukları ibrik, hamamtası, bakraç ve kazanlar, bu bölgede halen yaygın olarak kullanılmaktadır.